Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

ince eleyip sık dokumak

  • 1 ince eleyip sık dokumak

    вак иләктән иләү

    Türkçe-Tatarca sözlük > ince eleyip sık dokumak

  • 2 ince eleyip sık dokumak

    v. be too fussy, be too particular, fuss, pick over, go over, go through, niggle, refine, scrutinize, sift, split

    Turkish-English dictionary > ince eleyip sık dokumak

  • 3 ince eleyip sık dokumak

    to split hairs

    İngilizce Sözlük Türkçe > ince eleyip sık dokumak

  • 4 ince

    ince dünn; fein; zart; LING palatal; hell; weich; Faden, Mantel, Stimme, Stock dünn; Mehl, Humor, Regen, Sand fein; Kleidung leicht; Leim verdünnt; Mensch fein, verfeinert; schlau; Minarett schlank; Stimme zart; Wind schwach, leicht;
    ince eleyip sık dokumak überaus gewissenhaft (oder fam pingelig) sein ( oder prüfen);
    ince ince ganz dünn, fein usw; überaus kunstreich;
    ince iş Stickerei f; fig Finesse f;
    ince nokta fig schwache(r) Punkt;
    ince zar ANAT weiche Hirnhaut, Leptomeninx f;
    inceden inceye fig haarklein erläutern; genauestens wissen; ganz leise rauschen

    Türkçe-Almanca sözlük > ince

  • 5 ince

    1) ( kalın karşıtı) dünn; ( minare) schlank
    \ince bir kitap ein dünnes Buch
    \ince yapılı schlank gebaut
    2) ( ses) fein, dünn; ( ünlü) hell; ( tiz) hoch
    3) ( iri karşıtı) fein
    \ince kum feiner Sand
    4) ( sıvılar için) dünnflüssig
    5) ( hafif) leicht
    6) ( fig) ( zarif) fein
    7) ( fig) ( ayrıntılı) fein
    \ince eleyip sık dokumak verhackstücken

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > ince

  • 6 ince

    изощрённый то́нкий
    * * *
    1.
    1) врз. то́нкий

    ince değnek — то́нкая па́лка

    ince kitap — то́нкая кни́га

    ince adam — то́нкий челове́к

    ince sanaat — то́нкое / изя́щное иску́сство

    ince zevk — изы́сканный вкус

    2) ме́лкий

    ince kum — ме́лкий песо́к

    ince un — мука́ ме́лкого помо́ла

    ince tuz — ме́лкая соль

    3) изы́сканный, изя́щный, утончённый

    ince damak — разбо́рчивый / привере́дливый в еде́

    ince yemek — изы́сканное ку́шанье

    4) о́стрый, проница́тельный; у́мный

    ince bir alay — то́нкий ю́мор

    ince görüş — проница́тельный взгля́д

    5) высо́кий, ре́зкий, пронзи́тельный ( о голосе)
    2.
    1) то́нко
    2) ме́лко
    3) дета́льно, подро́бно, тща́тельно

    ince eleyip sık dokumak — тща́тельно выполня́ть работу, де́лать на со́весть

    Türkçe-rusça sözlük > ince

  • 7 ince

    "1. slender, slim. 2. fine, in small pieces, small. 3. delicate, intricate. 4. refined, subtle, graceful. 5. sensitive, delicate. 6. high-pitched (voice). 7. front (vowel). 8. dainty. - çalımlı charming, gracious. - donanma hist. fleet of light ships. - elemek /ı/ to pass through a fine sieve. - eleyip/eğirip sık dokumak to work meticulously, do a very thorough job. - görüşlü quick, keen, sharp-witted. - ince subtly; imperceptibly. -den inceye meticulously, in great detail. - iş 1. delicate piece of workmanship. 2. work which demands both skill and delicacy. 3. delicate task, job which requires careful handling, job which requires finesse. - kesim thin and slightly built (person). - marangoz cabinetmaker. - marangozluk 1. cabinetmaking. 2. cabinetwork, cabinetry. - ses high-pitched voice. - tutkal thin glue. - ünlü phonetics front vowel. - yapılı slightly built (person). - zevkli (someone) whose tastes reflect great discrimination, whose tastes are refined."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > ince

  • 8 go over smth. with a fine comb

    ince eleyip sık dokumak, kılı kırk yarmak

    English-Turkish dictionary > go over smth. with a fine comb

  • 9 go over smth. with a fine comb

    ince eleyip sık dokumak, kılı kırk yarmak

    English-Turkish dictionary > go over smth. with a fine comb

  • 10 вак иләктән иләү

    ince eleyip sık dokumak, kılı kırk yarmak

    Татарча-Төрекчә сүзлек > вак иләктән иләү

  • 11 pick holes in

    kusur bulmak, ince eleyip sık dokumak, ince alay etmek
    * * *
    (to criticize or find faults in (an argument, theory etc): He sounded very convincing, but I'm sure one could pick holes in what he said.) kusur bulmak, eksiğini yakalamak

    English-Turkish dictionary > pick holes in

  • 12 fuss

    n. telaş, yaygara, velvele, karışıklık, ıvır zıvır bolluğu
    ————————
    v. gereksiz yere telâşlanmak, yaygara koparmak, ince eleyip sık dokumak, titizlenmek, özen göstermek, üzerine titremek, telaşlandırmak
    * * *
    1. telaşlan (v.) 2. telaş (n.)
    * * *
    1. noun
    (unnecessary excitement, worry or activity, often about something unimportant: Don't make such a fuss.) gereksiz telaş, velvele
    2. verb
    (to be too concerned with or pay too much attention to (unimportant) details: She fusses over children.) titizlenmek, kaygılanmak
    - fussily
    - make a fuss of

    English-Turkish dictionary > fuss

  • 13 go over

    ayrıntılar üzerinde durmak, ince eleyip sık dokumak, sunmak, yapmak, muayene etmek, taraf değiştirmek, tekrarlamak
    * * *
    geç
    * * *
    1) (to study or examine carefully: I want to go over the work you have done before you do any more.) incelemek, dikkatle kontrol etmek
    2) (to repeat (a story etc): I'll go over the whole lesson again.) tekrarlamak
    3) (to list: He went over all her faults.) sıralamak
    4) ((of plays, behaviour etc) to be received (well or badly): The play didn't go over at all well the first night.) karşılanmak

    English-Turkish dictionary > go over

  • 14 go through

    ayrıntılar üzerinde durmak, ince eleyip sık dokumak, sunmak, yapmak, muayene etmek, çekmek, katlanmak, onaylanmak, resmen kabul edilmek
    * * *
    gözden geçir
    * * *
    1) (to search in: I've gone through all my pockets but I still can't find my key.) aramak
    2) (to suffer: You have no idea what I went through to get this finished in time.) çekmek, katlanmak
    3) (to use up: We went through a lot of money on holiday.) tüketmek
    4) (to complete: to go through certain formalities.) tamamlamak, bitirmek
    5) (to be completed: After long hours of negotiations, the deal went through.) tamamlanmak

    English-Turkish dictionary > go through

  • 15 refine

    v. rafine etmek, arıtmak, kibarlaştırmak, saflaştırmak, inceltmek, düzeltmek, incelmek, gelişmek, düzelmek, güzelleşmek, kılı kırk yarmak, ince eleyip sık dokumak
    * * *
    arıt
    * * *
    1) (to make (a substance eg sugar) pure by taking out dirt, waste substances etc: Oil is refined before it is used.) arıtmak, rafine etmek
    2) (to improve: We have refined our techniques considerably since the work began.) geliştirmek, ıslah etmek
    - refinement
    - refinery

    English-Turkish dictionary > refine

  • 16 sift

    v. elemek, kalburdan geçirmek, kevgirle serpmek, gözden geçirmek, iyiyi kötüyü ayırmak, ince eleyip sık dokumak, titizlikle araştırmak
    * * *
    1. ele 2. kalburdan geçir
    * * *
    [sift]
    1) (to separate by passing through a sieve etc: Sift the flour before making the cake.) elekten geçirmek, elemek
    2) (to examine closely: He sifted the evidence carefully.) dikkatle incelemek

    English-Turkish dictionary > sift

  • 17 split

    adj. çatlamış, yarık, çatlak, kırık, ayrık, ayrılmış
    ————————
    n. yarık, yarma, yarılma, çatlama, kırılma, kopma, parçalanma, ayrılma, bozuşma, boşanma, bölünme, yarım parça, yarım şişe içecek, muhbir, ispiyoncu, hafiye, dondurmalı tatlı
    ————————
    v. yarmak, paylaştırmak, bölüştürmek, bölmek, parçalamak, ayırmak, kırmak, yıkmak, mahvetmek, çatlatmak, bölünmek, ayrılmak, kopmak, parçalanmak, çatlamak, paylaşmak, bölüşmek, titizlenmek, kılı kırk yarmak, ince eleyip sık dokumak, gülmekten yarılmak, katıla katıla gülmek, defolup gitmek, çekip gitmek
    * * *
    1. yar (v.) 2. yarık (n.) 3. yarıl
    * * *
    [split] 1. verb
    present participle splitting: past tense, past participle split)
    1) (to cut or (cause to) break lengthwise: to split firewood; The skirt split all the way down the back seam.) yar(ıl)mak
    2) (to divide or (cause to) disagree: The dispute split the workers into two opposing groups.) bölmek, parçalamak
    2. noun
    (a crack or break: There was a split in one of the sides of the box.) yarık, çatlak
    - split second
    - splitting headache
    - the splits

    English-Turkish dictionary > split

  • 18 split hairs

    kılı kırk yarmak, ince eleyip sık dokumak, titiz davranmak
    * * *
    (to worry about unimportant details.) kılı kırk yarmak

    English-Turkish dictionary > split hairs

  • 19 niggle

    v. gereksiz ayrıntılarla uğraşmak, detayları çok önemsemek, kılı kırk yarmak, ince eleyip sık dokumak, üzerinde durmak
    * * *
    gereksiz ayrıntılarla vakit geçir

    English-Turkish dictionary > niggle

  • 20 pick over

    ayıklamak, ince eleyip sık dokumak, burnunu sokmak, karışmak
    * * *
    ayıkla

    English-Turkish dictionary > pick over

См. также в других словарях:

  • ince eleyip (veya eğirip) sık dokumak — bir şeyi en küçük ayrıntılarına kadar araştırmak, gözden veya elden geçirmek Annesinin bu meseleyi nasıl ince eleyip sık dokuyacağını biliyordu. O. Kemal …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ince — sf. 1) Kendi cinsinden olanlara göre, dar ve kalınlığı az olan, kalın karşıtı İnce minare. İnce değnek. İnce kitap. 2) Zayıf Sarışın, kuru, ince bir kadındı. Y. K. Beyatlı 3) Taneleri ufak, iri karşıtı İnce un. İnce kum. 4) Aşırı özen gerektiren …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»